28 Ocak 2017 Cumartesi

Pamuk Hava Yolları Astro • Horoz Yılı 2017


Pamuk Hava Yolları’nın astroloji kurdu yolcuları,
Hayatın her alanında olduğu gibi seyahatte de oldukça önemli etkileri olan astrolojik döngü ve dönemlerin bir yenisine daha girmiş bulunuyoruz. Çin takvimine göre yeni yılın ilk günü olan 28 Ocak, ateş horoz yılının da başlangıcını işaret ediyor. Peki, bu biz fanileri nasıl etkileyecek, neler olacak derseniz, hiç merak etmeyin, hepsini sizler için toparlayıp mini mini lokmalar halinde anlatacağız. Şimdi hazırsanız, zihinlerinizi açık, kalplerinizi kırmızı hale getirin. Hepinize uğur getirecek bir uçuş olmasını dileriz.

Yılın doğasına baktığımızda, horoz burcunun sahip olduğu iki element, ateş ve metali görüyoruz. Birbirleriyle pek uyumlu olmayan bu iki elementin birlikteliği, genel itibariyle yıkıcı etkilere açık, sert rüzgârların hakimiyetinde bir sene geçireceğimizi gösteriyor. Keza geçip gitmesini iple çektiğimiz 2016 da aynı elementleri taşıyordu. Bundan mütevellit, dünya üzerinde uluslararası çatışmalar, ateşli silah ve patlamaların devam edeceği öngörülmekte. Haliyle huzura kavuşmak için biraz daha beklememiz gerekiyor.
     


Beri yandan, ateş güneşi, mutluluğu ve optimizmi simgelediği için ateş senesinde her şeye rağmen eğlence sektörü ön planda olur. Horoz burcu da aşk çiçeğidir. Güzellik ve romantizmi getirir, mutluluk ve eğlence yayan bir ruha sahiptir. Buradan hareketle, sanatın birçok alanında ortaya çıkan güzel ve yaratıcı işler görebilir, yaşanan acılara rağmen bir parça huzur bulabiliriz.


Ayrıca, Çin astrolojisinde horoz burcunun üzerindeki yin ateş elementi akademik bir yıldız ve aynı zamanda koruyucu melektir. Bu durum, daha önceki horoz yıllarında birçok bilimsel gelişmeyi tetiklemiş, lazer ışığının bulunması, elektron ve aspirinin etken maddesinin keşfi ve Sputnik’in uzaya fırlatılması gibi olaylar olmuştur. 2017’nin de benzer nitelikte gelişmelere hayli yatkın olduğunu belirtir, derdine deva bekleyen hastalıklar, genetik bozukluklar vb. birçok konuda gelişmeler kaydedilmesini umarız. 


Para mevzularına bakacak olursak, ateş yılı her şeye rağmen insanlarda güven duygusunu arttırarak ekonomiyi canlı kılacaktır. Çünkü insanlar optimist oldukça para harcar ve ekonomi hareketli olur. Tarihe de baktığımızda ateş yılları ekonominin en canlı olduğu dönemlerdir. Ateşin eğlence ve mutluluk merkezli enerjisi, insanları hayat bağlayıp zorluklara karşı dirayet verecektir. İçine düştüğü kalpleri yaktığı kadar, yeri geldiğinde ısıtmasını da bilecektir.

Bireysel etkilere gelince, horozun zıt burcu olan tavşanlar bu yılın, en zorlu yansımalara sahip burcu olacak. Horoz/tavşan çatışması, onları hayatın pek çok alanında sıkıştırıp sorunlarla mücadele etmesini gerektirecek. Horozla tam uyum sağlayan ejderhalar için parlak bir yıl müjdesini verirken, yılan ve öküz burçlarını da daha uyumlu ve sütliman bir dönemin beklediğini söyleyelim. Bu sene benim yılım olacak diyen horozlara ise minik bir uyarı yapmak isteriz zira aynı iki elementin karşı karşıya gelmesi bir meydan okuma ve kafa tutma anlamı taşıyor. Üstelik horoz, kendisiyle karşılaştığında ceza ilişkisi oluşturan dört elementten biridir. Hal böyle olunca, onları da hareketli ve türbülanslı bir yıl bekliyor. Öfke, kızgınlık, endişe gibi duygusal travmalar, tavır ve davranış bozuklukları hatta birtakım sağlık sorunları da yaratabilir. Aman dikkat!


Efendim, sabahın kör karanlığında üürüüü üürüüü diye öten, kendi çöplüğünün yegâne kralı olmak isteyen, etraftaki tavuk civciv ne varsa kovalayan bir hayvandan söz ediyoruz. Haliyle, yıl onun yılı olunca, işin içinde bir tutam rahatsızlık, huzursuzluk, asabiyet olacak. Biz yine de tüylerinin renkleri, erken kalkıp yol alışı, pes etmeyen karakterinin hatırına sevmeyi deneyelim sevgili yolcular. Nitekim, her şey gibi bu günler de gelip geçecek. Hepinize neşeli bir cumartesi diler, gözlerinizden öperiz.  


20 Ocak 2017 Cuma

Pamuk Hava Yolları Saygı Kuşağı • Hezarfen Ahmet Çelebi



Pamuk Hava Yolları’nın feleğin çemberinden geçmiş yolcuları,
Hayatta başına gelenleri aynı zariflik, aynı başı diklik içinde karşılayıp acısıyla kabuğuna çekilerek ruhuna batan dikenleri temizleyenler, vakti saati geldiğinde kendi baharlarını yaşarlar. Zira hiçbir kış ömür boyu sürmez, dökülen yapraklar yerlerine elbet yenilerini koyar ve yine yeni yeniden çiçeklenme mevsimi gelir. Bugün saygı kuşağına kaldığımız yerden devam ederek sizlere aklını fikrini, gündüzünü gecesini kuş olup uçma hayaline vermiş Hezarfen Ahmet Çelebi’yi gururla sunar, iyi uçuşlar dileriz.


Hakkındaki bilgiler oldukça kısıtlı olsa da, elimizdeki tek yazılı kaynak olan Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden edindiğimiz bilgilere göre, 1609 yılında o günkü adıyla Konstantinapoli’de doğan Hezarfen Ahmet Çelebi, kendi geliştirdiği takma kanatlarla berberi fizikçi Abbas Kasım İbn Firnas'tan sonra uçmayı başaran ilk insandır. Bu konuda kendisinden çok önce 10.yy.’da çeşitli deneyler yapan İsmail Cevheri’den ve Leonardo da Vinci’nin uçma çalışmalarından ilham alan Hezarfen, Okmeydanı’nda gerçekleştirdiği ilk uçuş denemesi öncesinde uzun uzun kuşların uçuşunu izlemiş, kanat hareketleri, rüzgârın yönü, eğimi vb. birçok konu üzerinde çalışmıştır.



Okmeydanı’ndaki başarılı deneyinin ardından bir sabah, kendi geliştirdiği kanatlarını takarak kendini Galata Kulesi’den semaya bırakır ve boğazı geçerek karşı kıyıda Üsküdar, Doğancılar Meydanı’na iner. Osmanlı Devleti’nde olduğu kadar Avrupa’da da büyük yankı yaratan uçuşu Sarayburnu’ndaki Sinanpaşa Köşkü’nden izleyen dönemin padişahı IV. Murat, kendisini önce bir kese altınla ödüllendirdiyse de ardından sürgüne yollamayı tercih etmiştir. Ömrünün geri kalanını Cezayir’de geçiren ve bir daha ülkesine dönemeyen Hezarfen yalnızca 31 yaşındayken hayata gözlerini yumar.

Başarılı bilim insanlarının ezelden beri makus talihi yine hüsranla sonlanmış, geriye filmden çizgi filme, müzikten popüler kültüre kadar pek çok yere iz bırakan bir Hezarfen kalmıştır. Akıllara ilk gelen, Mustafa Altıoklar’ın okları kalplerimize saplanmış, 1996 tarihli kült filmi ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ olup yakın zamandan ise Fazıl Say’ın 2012 yılında bestelemiş olduğu, İstanbul 1632 Baharı • Galata Kulesi • Uçuş ve Cezayir Sürgünü olmak üzere dört bölümden oluşan Hezarfen Ney Konçertosu’dur.    



Mühim olan bu dünyada ne kadar kaldığınız değil, sizden ne kaldığı sevgili PamukHavaYolları tutkunları. Ardınızdan sizden ilham alınarak bir film, bir konçerto yapılacak mı mesela bir de böyle düşünün yaşamınızı. Yaşarken dişe kemiğe dokunur bir değeriniz olmamışsa, göçüp gidince hiç olmaz, bilesiniz. Hazır cuma akşamı olmuş, bir haftayı daha geride bırakmışken, Fazıl’ın nefis eserini dinlemenizi tavsiye eder, gözlerinizden öperiz.    



7 Ocak 2017 Cumartesi

Pamuk Kitap • Havaalanında Bir Hafta




Pamuk Hava Yolları’nın yeni yıla acıyla girmiş yolcuları,
Yeni yıl arifesinde tüm acılara sünger çekip en iyi, en tatlı dileklerimizi dilemiş olmamıza rağmen yalnızca bir saat sonra içimizi yakan haberle yeniden suspus olduk. Dünyanın giderek daha çetrefilli, hayatın daha çetin olduğu günümüzde, bizler de bir parça huzur bulmak için kendimizi kitaplara veriyoruz. Yılın ilk uçuşu dışardaki hayatı unutup bir hafta boyunca havaalanında kalarak oradaki gözlemlerinden bir kitap yazan Alain de Botton’la olacak! Hazırsanız, kemerlerinizi bağlı, zihinlerinizi pürüzsüz, kalplerinizi pirüpak hale getirmenizi rica eder, sütliman bir uçuş dileriz.

Havaalanında Bir Hafta, yazarın Londra • Heathrow havaalanı işletmecisi şirket tarafından aldığı davet üzerine, dünyanın en yoğun havaalanlarından birinde sınırsız izinle dolaşarak bagaj görevlilerinden pilotlara, kıdemli yöneticilerden havalimanı rahiplerine kadar herkesle konuşup hemen her milletten yolcuyla tanışma fırsatı bulduğu bir haftanın etkileyici bir özeti. Zira bugüne değin yazdığı birçok kitapla hayata bakışımızı ciddi biçimde değiştiren Alain, bu defa havalimanlarının doğası ve hayatımızdaki yerini sorgulayarak yaptığı sohbetlere dayanarak seyahatin, çalışmanın, ilişkilerin ve günlük yaşamın dinamiklerine ilişkin inceliklerle dolu bir kitap yazdı.


2010 yılında yayınlanan kitap Tülin Er tarafından dilimize çevrilmiş olup Sel Yayınları tarafından basılmıştır. Yaklaşma, Gidiş, Gümrüksüz Saha ve Geliş olmak üzere dört ana bölümden oluşmaktadır. Bizzat Alain tarafından çekilmiş fotoğrafların bulunduğu kitap, hepimizin hayatlarındaki o anlara geri dönmemizi sağlayıp içinden geçtiğimiz duyguları, baş etmekte güçlük çektiğimiz ayrılık vakitlerini, iple çekilen kavuşmaları, birbirini bırakmak istemeyen elleri, yaşlarla parlayan gözleri ve çok daha fazlasını yakalıyor. 



Hevesinizi hoplatmak için tadımlık bir kuple konduruyoruz : ‘Havaalanında kalmaya başladıktan kısa bir süre sonra, akşam saatleri en sevdiğim zaman halini aldı. Saat sekiz olunca, en hareketli kısa mesafe Avrupa trafiği bitiyordu. Terminal boşalıyor, Caviar House mersinbalığı yumurtalarından kalanları satıyor ve temizlik ekibi günün sistematik yerleri silme harekâtına başlıyordu. Yaz olduğu için, güneş kırk dakika daha gökyüzünde kalıyor ve bu arada yumuşak, nostaljik bir ışık, bekleme alanlarından akıp gidiyordu. Bu saatte terminalde kalan yolcuların büyük bölümü, her akşam Doğu’ya kalkan uçaklarda yerini ayırtmış olanlardı. Bunlar çoğunlukla kuzeybatı Londra’da oturan ailelerdi ve rotaları boyunca Singapur’dan, Seul’den, Hong Kong’dan, Şangay’dan, Tokyo’dan ya da Bangkok’tan geçiyorlardı.


Bekleme yerlerinin atmosferi yalnızlık yüklü olmakla birlikte, tehlikesizlik duygusu öyle yaygındı ki, her insanın tek başına olduğu zaman hissedebileceği rahatsızlık duygusunu ortadan kaldırıyor ve böylece, yeni bağlantılar kurmayı, kalabalık bir barın şenlikli halkı içinde olabileceğinden daha mümkün kılıyordu. Havaalanı geceleri, tek bir ülkeye bağlı kalamayan, gelenekten korkan, yerleşik bir toplumda yaşayabileceği şüpheli ve bu yüzden de modern dünyanın ara bölgelerinden, gazyağı depolarının ikiye böldüğü manzaralardan, iş merkezlerinden ve havaalanı otellerinden başka hiçbir yerde rahat edemeyen göçmen ruhlar için bir ev haline dönüşüyordu.’ 

Üzerinden yalnızca yedi yıl geçmiş olmasına rağmen, Alain’in havalimanlarında bekleme yerlerini tehlikesizlik duygusunun yaygın olduğu yerler olarak tarif etmesi anlamını yitirip yerini bambaşka düşüncelere bıraktı. Zira artık hayat, hiçbir kurtarılmış bölgesi olmayan, nerden ne çıkacağı, bir sonraki bölüme geçilip geçilemeyeceği bilinmeyen bir bilgisayar oyunu gibi. Bize düşen elimizdeki canların kıymetini bilmek … Hepinize neşe içinde kartopu oynayıp içeri koşup ısınacağınız, çayınızı demleyip sevdiklerinizle diz dize kestane yiyeceğiniz ılık kış günleri diler, gözlerinizden öperiz.