29 Kasım 2016 Salı

Havacılık Müzeleri • İstanbul Havacılık Müzesi



Pamuk Hava Yolları’nın müze müze gezen yolcuları,
Haftaya havacılık müzeleri serisinin ilki İstanbul Havacılık Müzesi’ne yapacağımız PH 1129 sefer sayılı uçuşla başlıyoruz. Ülkemizde havacılık alanında modern müzecilik anlayışının ilk örneği olan müze, uzun uğraşlardan sonra inşaatı tamamlanıp 16 Ekim 1985’te Yeşilköy’de kapılarını açtı. Şimdi hazırsanız, o kapıdan içeri girip 65.000 metrekareye incelikle yerleştirilmiş uçak, helikopter, planör, uçak motoru, madalya, bröve, kıyafetler, nişanlar, şapka kokartları ve uçak maketlerine uzanan bu geniş koleksiyonu görmek için havalanalım. Hepinize iyi uçuşlar dileriz.     

Bu koleksiyonda Hava Kuvvetleri’nin kurulduğu 1911’den bugüne tüm dönemleri temsil eden eserler başta olmak üzere, havacılıkla ilgili yapılan bağışlar, resmi yazıyla gelen ve çeşitli müzayedelerden satın alınan pekçok kitap, fotoğraf ve belge bulunmakta. Müze, ayrıca özel çalışma izni ile girilen 10.000 kitap ve 32.000’nin üzerinde fotoğraf arşivini bünyesinde bulunduran harika bir kütüphaneye sahip. Havacılık üzerine ihtisas yapmak isteyenlerin ilk uğrak yeri de diyebiliriz.




Aranızda müze gezmekten pek haz etmeyenlerin olduğunu biliyoruz. Fakat Havacılık Müzesi, gerek şehir içindeki merkezi konumu, gerek hayli uygun giriş ücreti, gerekse sunduğu benzersiz deneyimlerle diğer müzelere nazaran hayli eğlenceli ve enteresan. Bunu kulağınıza kiraz küpe yapıp pazartesi hariç hafta içi her gün 09.00-16.00, hafta sonu ve tatil günleriyse 09.00-17.00 arası ister yavrunuz ister sevdiğinizle ziyaret etmenizi yürekten tavsiye ediyoruz. Özellikle miniklerin hafızasında hayli tatlı hatıralar bırakıp hayal güçlerini şahlandıracağından hiç şüpheniz olmasın!




Yukarıda çocukların en sevdiği ‘köpek balığı uçak’ ve hemen üstünde havada adeta bir kuğu gibi süzülsün diye yapılmış kuğulu uçağı görüyorsunuz. Uçuşumuzu bitirmeden evvel, müzenin yakın gelecekte, çağın teknolojik gelişmeleri ve taleplerini karşılayabilmek amacıyla bir Havacılık ve Uzay Bilimi Merkezi ve Müzesi’ne dönüştürülme planı olduğunu söyleyelim. Bir an önce o günlere kavuşmak dileğiyle, hepinizi gözlerinizden öperiz.




21 Kasım 2016 Pazartesi

Pamuk Hava Yolları Stil • Havalı Düğünler


Pamuk Hava Yolları’nın stil sahibi yolcuları,
Haftaya hepinizin ama en çok hanımların hoşuna gideceğini düşündüğümüz hayli tatlı bir uçuşla başlıyoruz. Bildiğiniz gibi aşk meşk işlerinde her şey yolunda gider de çiftler evlenmeye karar verirse açılan ve kat kat katmerlenen bir konu var. Düğün yapalım mı, yapacaksak nerde, nasıl bir şey diye başlayan sohbetlerin sonu hayaller Roma, gerçekler Kasımpaşa olabiliyor. Yok şekerim, biz daha başka bir şey düşünüyoruz diyorsanız, kemerlerinizi bağlı, masalarınızı kapalı ve hayal gücünüzü pamuk bulutlarla kaplı gökyüzüne asılı hâle getirin. Zira valizlerimizde fevkalade fikirler, havada aşk var!

Efendim, son yıllarda eskisi gibi tüm sülalenin katıldığı kalabalık düğünler, annenizin hiç tanımadığınız arkadaşının komşusunun kızı gibi bilemeden öptüğünüz kişilerle dolu törenler yerine, daha kemik bir kitlenin katıldığı haliyle herkesin birbirine vakit ayırabildiği daha samimi seremoniler yapılıyor. Hâl böyle olunca, herkes gönlünden geçen, kendini yansıtan bir şeyler yapmak istiyor ve ortaya birbirinden farklı temalarda düğünler çıkıyor. 



Biz de Pamuk Hava Yolları olarak, sizlere başta Amerika olmak üzere, dünyanın pekçok yerinde yapılan, ‘air wedding’ diye bilinen havalimanlarındaki hangar düğünlerinden özel jetler önünde yapılan fotoğraf çekimlerine, uçak biçimindeki davetiyelerden valiz şeklindeki nikâh şekerlerine uzanan bir seçki hazırladık. Mesleği gereği bu tip düğünleri tercih eden hostes, pilot, uçak mühendisi gibi kişilerin yanında gökyüzüne ilgi duyan veya sıradışı bir evlilik kutlaması yapmak isteyen herkesin ilgisini çekebileceğini düşündük. 



Ülkemizde malum güvenlik sebepleriyle bu tip izinleri almak ve aktif havalimanı veya hangarlarda bu tip çekim veya organizasyonlar yapmak hayli güç olsa da yine de denemekten zarar gelmez sevgili yolcular. Küçük şehirlerde yaşayanların şansının çok daha yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var. Zira hem hava trafiği hem de güvenlik açısından kontrolü sağlamak çok daha kolay. En olmadı, büyük bir çay bahçesi veya açık alanda kâğıttan uçaklar yapar ya da maket uçaklarla poz verirsiniz  n’apalım : )



Yeter ki havada aşk olsun, sizler âşık olun! Gerisi teferruat elbette. İçinizden neyi nasıl yapmak geliyorsa öyle yapın zira bu sizin gününüz. İster uçakların önünde ister palmiyelerin altında öpüşün yeter ki yürekten söz verin. Hazır romantizmin dozunu arttırmışken sizleri harika hayallerinizle başbaşa bırakıp aşk dolu bir hafta dileğiyle gözlerinizden öperiz.



17 Kasım 2016 Perşembe

Aşkın Peşinde Uçarı Bir Romeo : Richard Bach


Pamuk Hava Yolları’nın aşkı arayan yolcuları,
Hayatta olduğu gibi aşkta da risk almaktan korkmayan, daima inanan, bulduğunda bırakmayan ve titizlikle korumaya çabalayan pilotumuz tahmin edeceğiniz üzre ömrü boyunca pekçok çiçeğe kondu, fakat sadece birkaçında kaldı. Nitekim herkes kendi gülünün peşinde efendim. Kimisi ilk seferde  bulurken kimisi son demde dahi bulamıyor. Şimdi hazırsanız, kemerlerinizi bağlı, kalplerinizi kiraz kırmızı hâle getirin. Hepinize iyi uçuşlar!

Richard ilk evliliğini 1957’de kendisi gibi pilot olan Bette Jeanne Franks’la yaptı. Bu evlilikten tam altı çocukları oldu, evet altı! Kristel Luise, (1958) Robert Allen, (1961), Erika Lynn, (1964), James Marcus, (1966) Jonathan Stuart, (1968) and Bethany Jeanne, (1969). Oğulları Jonathan (martı jonathan livingston!) yazılım mühendisi olup babasını bilmeden geçirdiği çocukluğu üzerine ‘Above The Clouds’ (Bulutların Üstünde) isminde bir kitap yazdı. Robert bir havayolu şirketinde pilot, James bilgisayar yazılım uzmanı ve yazar oldu. Ailenin en küçüğü Bethany, 15 yaşında geçirdiği trafik kazasında öldü.



Yukarıda Tiger Moth adlı mini uçağı önünde poz veren Bette, Richard’la 14 yıl süren evliliği ve akabinde yaptığı ikinci evlilikle beraber devam eden uçuş serüveninden biriktirdiği birçok deneyimden hareketle Patterns : Tales of Flying and of Life (2007) isimli bir kitap yazdı. Ayrıca Bach soyadını kullanmayı sürdürdü ve Bette Bach Fineman adıyla iki eşini de adının arkasına aldı. Yıllar boyu Richard’ın kitapları için yaptığı editörlük çalışmalarını daha profesyonel bir hâle getirerek bugün havacılık ve editörlük hizmeti veren bir şirketin sahibi oldu. 


Gelelim Richard’ın ruh eşim dediği ve 22 yıl evli kaldığı ikinci karısı Leslie Parrish’e … Orijinal ismi Marjorie Hellen olan Leslie Parrish 1959 yılında ismini değiştirerek bu ismi almış Amerikalı bir oyuncu, aynı zamanda aktivist, çevreci, yazar ve yapımcıdır. Richard’la yolları 1977 yılında Jonathan Livingston Seagull filminin çekiminde kesişti ve aynı yıl büyük bir aşkla evlendiler. Richard’ın sonraki iki kitabı Sonsuza Uzanan Köprü (The Bridge Across Forever) ve Bir (One) tamamiyle Leslie’yle olan ilişkilerinden hareketle yazıldı. Fakat maalesef, aradan geçen yıllar sonunda farklı yerlere gitmek istediklerini anlayıp 1999’da ayrıldılar.

Hayli derin izler bırakan bu iki evlilikten sonra, yalnızlığı pek sevemeyen pilotumuz aynı yıl kendine bir gençlik iksiri bularak Yunanlı olduğunu tahmin ettiğimiz model Sabryna Nelson Alexopoulos ile evlendi. Kendisinin bir fotoğrafına ulaşamadığımız için gizemini koruyor. Fakat halen birlikte oldukları ve Richard’ın doğduğu yer olan Illinois, Oak Park’ta yaşadıklarını söyleyebiliriz. Ne diyelim eşler, eşlikçiler değişebilir, mühim olan mutluluk! 


Hepimiz onun için uğraşmıyor muyuz? Bir lokma ağız tadı için değil mi tüm bu mücadele? Yeter ki her daim ilkin kendimize, sonra yanımızdakine samimi olalım, gerisi gelir zati. Kalbinizi ne kadar temiz tutabilirseniz, o güzellikte şeyler yaşarsınız. ‘Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gerek’ diyor martı. Hepinize amacınızı, ait olduğunuz yeri ve dengenizi bulduğunuz günler diler, gözlerinizden öperiz.       
    





15 Kasım 2016 Salı

Pamuk Hava Yolları Saygı Kuşağı • Richard Bach


Pamuk Hava Yolları’nın vapurda martıları izleyen yolcuları,
Haftaya hepinizin Martı kitabının yazarı olarak tanıdığı, Hava Kuvvetleri emekli savaş pilotu, aşk meşk muhabbetlerinin vazgeçilmezi ‘seviyorsan serbest bırak, dönerse senindir, dönmezse zaten hiç senin olmamıştır’ sözünün sahibi Amerikalı pilot-yazar Richard Bach’la başlıyoruz. Geçtiğimiz haziran ayında 80. yaşını kutlayan Richard’a sağlık, mutluluk, afiyet dolu mavi bir ömür temenni eder, hepinize iyi uçuşlar dileriz.

Richard 1936 yılında Chicago’nun Illinois eyaletinde doğdu. Uçağa ilk kez 15 yaşındayken Kaliforniya’ya giderken bindi. Bu, annesinin patronuna ait Globe Swift diye bilinen II. Dünya Savaşı’nda kullanılmış, iki kişilik bir uçaktı. Paul Marcus, Richard’a yaşattığı bu deneyimle, onun dünyasını değiştirdi ya da kurdu diyelim. Akabinde Hava Kuvvetleri’ne girerek uzun yıllar savaş pilotluğu yaptı. Buna ek olarak, Douglas Uçak Şirketi için teknik yazarlık ve dünyaca ünlü aylık uçuş dergisi Flying Magazine için editörlük yaptı.

Uçuş hayatının içinde ufak ufak kendini göstermeye başlayan yazma yeteneği, 1970 yılında kaleme aldığı bir kitapla pik yaparak olağanüstü bir ivme kazandı. Zira, Martı Jonathan Livingston tüm dünyanın aklını başından aldı, akıp giden düzeni bir an için durdurup kaptırıp gitmiş birçok kayıp bireyi kurtardı. ‘Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz!’ diyen bir martı çıktı meydana.


Macmillan Yayınları tarafından basılan kitap 1.000.000’dan fazla satınca, bir külte dönüştü. Aynı yıl, aynı isimle filmi çekildi. Üç bölümden oluşan öykü, diğerlerine pek benzemeyen Jonathan isimli bir martının uçmak ve hayat üzerine fikirleri ile mükemmeli yakalama arzusunu anlatıyordu. Richard, 2014 yılında kitaba 4. bölümü ekleyerek tam haliyle yeniden yayınlattı. Bunda 2012'de uçağıyla Washington yakınlarındaki piste inişi sırasında geçirdiği ve ölümden döndüğü kazanın etkisi olduğu düşünülüyor. 


Geri dönecek olursak, Martı’dan sonra kanatlanarak devam eden yazın hayatı, dilimize Mavi Tüy olarak çevrilen kitabı Illusions : The Adventures of a Reluctant Messiah ile devam etti. Aynı şekilde bu kitabın ikincisi de yine 2014 yılında çıktı. Richard, başından beri sürdürdüğü yarı otobiyografik yarı filozofik yazma prensibinden vazgeçmeyerek birçok kitap daha yazdı. Bunların içinde tüm havacıları en yakından ilgilendiren şüphesiz Flying : The Aviation Trilogy’dir. Sırasıyla Stranger to The Ground • Biplane • Nothing by Chance biçiminde ilerler.


Kitaplarının tamamının dilimize çevrilmiş olduğunu hatırlatır, özellikle hayatın ve toplumun çizdiği kalıplara bir türlü sığamayan, hep başka yollar, başka varoluşlar arayanlar için bulunmaz hint kumaşı tadındaki bu hikâyeleri açık yüreklilikle tavsiye eder, yakışıklı yazarımızın aşk hayatını anlatacağımız bir sonraki uçuşta görüşmek dileğiyle, gözlerinizden öperiz.  






8 Kasım 2016 Salı

Bir Amerikan Rüyası • Pan Am


Pamuk Hava Yolları’nın yufka yürekli yolcuları,
Bugün yaklaşmakta olan soğuk kış günlerinde içinizi ısıtacak, işten çıkıp yorgun argın eve dönerken bir sonraki bölümü izlemenin heyecanıyla adımlarınızı hızlandıracak harika bir diziyle karşınızdayız. Dünya havacılık tarihine damgasını vurmuş efsane havayolu Pan American Airways’in 1960’lardaki jet çağından ilham alınarak yapılmış dizinin detayları için hazırsanız, lütfen kemerlerinizi bağlı, zihinlerinizi meraklı hâle getirin. Hepinize Amerikan rüyasının tadına varacağınız, macera dolu uçuşlar dileriz.

Pan Am’dan kısaca bahsedecek olursak, 19 Ekim 1927’de kurulmuş, havacılık endüstrisinin olduğu kadar dünya tarihinin de oldukça farklı dönemlerine tanıklık etmiş, ancak girdiği ekonomik dar boğazdan çıkamayarak 4 Aralık 1991’de iflasa sürüklenmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan yara almadan kurtulan havayolu, aynı başarıyı Körfez Savaşı yıllarında gösterememiş, etrafındaki diğer havayolları da bunu bir fırsat bilip hisselerini zevkle satın almışlardır. Böylelikle 64 yıllık deneyimiyle bir Amerikan efsanesine dönüşmüş, bugün bile dimağlardaki yerini taze tutmayı başarmıştır. 


226 uçaktan oluşan filosuyla New York’tan Frankfurt’a, Londra’dan Tokyo’ya toplam altı farklı merkezden altı kıtada, seksen altı ülkeye uçuşlar gerçekleştiren Pan Am ekipleri, tahmin edebileceğiniz gibi tarifsiz anlar yaşayıp unutulmaz anılara sahip oldular. Böylesine büyük ve köklü bir havayolunda uçmak, hayallerine hayaller, hedeflerine hedefler, tecrübelerine tecrübeler kattı. Elbette ki yıllar içinde kimileri emekli olmanın keyfini sürerken, kimileri amansız kazaların kurbanı olup rahmetli oldu. Ama uçmak, tüm bunları en başından kabul etmekti. Havacıların havası tam da buradan (adrenalin, risk, tehlike ama bir o kadar da haz, heyecan ve neşe dolu hayattan) geliyordu zati.

Bittabi bu uçarı hayatlar birçok şeye ilham perisi oluyordu. Nitekim her bölümü farklı kişiler tarafından kaleme alınıp farklı yönetmenlerce çekilen, bambaşka mekân ve konularla her biri bir film tadında 14 farklı bölümden oluşan Pan Am dizisi de böyle ortaya çıktı. Jack Orman tarafından yaratılan projenin kastında oldukça dikkat çeken oyuncular görüyoruz. Dizinin kare asını ya da Yeşilçam deyimiyle dört yapraklı yoncayı oluşturan dört hostesimizi sayacak olursak, Christina Ricci (Margaret ‘Maggie’ Ryan), Margot Robbie (Laura Cameron), Karine Vanasse (Colette Valois) ve Kelli Garner (Catherine ‘Kate’ Cameron) rolünde karşımıza çıkıyor. 



E bu güzel kızların yanına da iki yakışıklı pilot yaraşır diyerek bir Boeing707 kaptanı Dean Lowrey’i canlandıran Mike Vogel ve henüz uçuş hayatının başında bir yardımcı pilot olan Ted Vanderway’i canlandıran Michael Mosley’i kondurduklarını görüyoruz. Bittabi bu altı ana karaktere eşlik eden ara karakterler, geçmişten gelen hikâyeler, eski aşklar bu ilişki yumağını kimi zaman lezzetlendirip kimi zaman düğümlüyor. Uçuşlarda yaşananlar, gidilen ülkeler, mesafeler, ardında bırakılanlar, farklı diller, farklı kültürler, uçuş sonrası otel maceraları, şirket dedikoduları derken bir havayolunun halihazırda bir dizi olduğunu gözler önüne seriyor. 


Amerika’nın ardından Kanada, Brezilya, Kosta Rika, İngiltere, Danimarka, Finlandiya ve pekçok ülkede gösterime giren televizyon dizisi, izleyiciden büyük ilgi görmesine karşılık sonraki sezonda yapımcı şirketin televizyon kanalları ile ortak bir paydada buluşamaması sebebiyle devam etmedi. 2012 yılında 14. bölümle yayın hayatına nokta kondu ve sonraki sene DVD olarak raflardaki yerini aldı. Ancak hepinizin bildiği gibi internetten tüm bölümlerine ulaşabilir, bu kış kendinizi bu havalı diziyle pamuklara sarabilirsiniz.

Hepinize şimdiden iyi seyirler diler, dışarıda kar kıyamet varken, bir uçakla kendinizi tropik adaların dinginliğinde elindeki kokteylle güneşlenen incecik kızların arasında bulacağınız partilerden geri kalmak istemiyorsanız hazırlıklara başlayın der, gözlerinizden öperiz.   





3 Kasım 2016 Perşembe

Uçakta Dekorasyon • Vintage Uçak Tasarımları


Pamuk Hava Yolları’nın tasarım düşkünü yolcuları,
Bu hafta vintage rüzgârlarına kapıldık, gidiyoruz. Havayolu üniformalarının hayli sükse yapan etkisinden sonra, bugün iç tasarımıyla adeta evimizin salonundaymışız hissi veren bir uçakla uçak içi mimarinin inceliklerine uzanan bir uçuş yapacağız. Dekorasyon dergilerinden fırlamış retro retro kareler ve lingo lingo şişeler için hazırsanız, lütfen kemerlerinizi bağlı, güneşliklerinizi açık hale getiriniz. Hepinize iyi uçuşlar dileriz.

1970lerin güven, güzellik ve ümit veren ortamında, uçaklarda da durum hayli şenlikliydi sevgili yolcular. Yüksek topuklu uzun çizmeler, mini etekler, ispanyol paça pantolonlar, pötikare kumaştan takımlarıyla parlayan insanlar koridorda veya koltuklarında içkilerini yudumluyor, sohbet ediyorlardı. Sohbetlerin konusu çoğu kez gidilen yer, tatil planları ve türlü hayat zevkleri üzerine oluyordu. Uçakların henüz ağzına değin dolmadığı bu yıllar, havayolları da koltuk aralıklarını hesap etmiyor, hâliyle, herkes rahat rahat hareket ediyor, güzelim ayaklar patates gibi şişmiyordu.    


Hanımların şıklıkta yarıştığı uçuşlar, pekçok flörtün de başlangıcı oluyordu. Zira bu tesadüfi buluşmalar, kısa süreliğine de olsa kesintisiz konuşma imkânı sunuyor, işinde usta beyler de bu fırsatı kaçırmıyordu. Dönemin uçakları, arka arkaya dizili koltuklar yerine, karşılıklı oturma gruplarını tercih ederek sosyalleşmeyi mümkün kılıyor, her uçuş başlı başına bir zevk-i sefa oluyordu. Tıpkı canım Zeki Müren’in ‘gül yüzlülerin şevkine gel’ şarkısı gibi.

Bittabi bu durum, hostes yolcu ilişkisinden uçak içi servisine, kokpit kabin iletişiminden uçuş güvenliğine değin her şeye yansıyordu. Uçak kaçırma nedir bilinmeyen, kabin içinde her şeyin güllük gülistanlık olduğu yıllardan uçağa binmenin bir kurallar bütününe uymak anlamına geldiği günümüze geldik, tey tey… Elbette ki, bunun sorumlusu yine insan. Nüfus artışı, uçak seyahatinin ulaşılabilir hâle gelmesi, havayolu şirketlerinin kıyasıya rekabeti, gezegen üstündeki türlü kötülüklerin havacılığı keşfetmesi vb. sonucu bu renkli kareleri ancak filmlerde görür olduk. 


Üzülerek söylemek isteriz ki, uçaklar iç tasarımları ne kadar konforlu, ne kadar lüks olursa olsun, eskisi gibi stresten uzak, sosyal kelebekler gibi gezinme mekânı değiller. Yan koltuğunuzda oturan insana verdiğiniz selamın dahi yanlış anlaşıldığı günlerden geçiyoruz. Fakat, hayatın her alanında olduğu gibi bunu da fazla drama yapmadan kabullenip devam etmek gerekiyor. Zira zaman dur durak bilmeden akıp gidiyor, her tik tak ömrümüzden çalıyor.

Bundan mütevellit, hangi yaşta olursanız olun, her seyahatin tadını çıkarın. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o yollar biter, hiç geçmeyecekmiş gibi gelen o saatler geçer efendim. Bilakis şartlar ne kadar çetin olursa, sizler de o kadar metin olursunuz. Yol bu, insana nerde durması, nerde ne yapması ve nerde ardına bakmadan gitmesi gerektiğini öğretir. İyi bir yolcu olursanız şayet, her yolculuk sonrası yepyeni, taptaze biri olarak döner, hayatınıza öyle devam edersiniz. 



Seyahatin de tüm büyüsü budur zati. Fakat söz konusu uçak seyahatiyse, bu durum bazı bünyelerde duble etki yapar. Mini oval pencerelerden baktığınız sonsuz bulut denizi, zihninizi tüm derinliklerine varıncaya dek yıkar, geriye tertemiz bir sabun köpüğü olarak kalırsınız.Ve işte bu yüzden hiç unutamaz bazıları. Hepinize uçuk pembe bir perşembe diler, gözlerinizden öperiz.