3 Kasım 2016 Perşembe

Uçakta Dekorasyon • Vintage Uçak Tasarımları


Pamuk Hava Yolları’nın tasarım düşkünü yolcuları,
Bu hafta vintage rüzgârlarına kapıldık, gidiyoruz. Havayolu üniformalarının hayli sükse yapan etkisinden sonra, bugün iç tasarımıyla adeta evimizin salonundaymışız hissi veren bir uçakla uçak içi mimarinin inceliklerine uzanan bir uçuş yapacağız. Dekorasyon dergilerinden fırlamış retro retro kareler ve lingo lingo şişeler için hazırsanız, lütfen kemerlerinizi bağlı, güneşliklerinizi açık hale getiriniz. Hepinize iyi uçuşlar dileriz.

1970lerin güven, güzellik ve ümit veren ortamında, uçaklarda da durum hayli şenlikliydi sevgili yolcular. Yüksek topuklu uzun çizmeler, mini etekler, ispanyol paça pantolonlar, pötikare kumaştan takımlarıyla parlayan insanlar koridorda veya koltuklarında içkilerini yudumluyor, sohbet ediyorlardı. Sohbetlerin konusu çoğu kez gidilen yer, tatil planları ve türlü hayat zevkleri üzerine oluyordu. Uçakların henüz ağzına değin dolmadığı bu yıllar, havayolları da koltuk aralıklarını hesap etmiyor, hâliyle, herkes rahat rahat hareket ediyor, güzelim ayaklar patates gibi şişmiyordu.    


Hanımların şıklıkta yarıştığı uçuşlar, pekçok flörtün de başlangıcı oluyordu. Zira bu tesadüfi buluşmalar, kısa süreliğine de olsa kesintisiz konuşma imkânı sunuyor, işinde usta beyler de bu fırsatı kaçırmıyordu. Dönemin uçakları, arka arkaya dizili koltuklar yerine, karşılıklı oturma gruplarını tercih ederek sosyalleşmeyi mümkün kılıyor, her uçuş başlı başına bir zevk-i sefa oluyordu. Tıpkı canım Zeki Müren’in ‘gül yüzlülerin şevkine gel’ şarkısı gibi.

Bittabi bu durum, hostes yolcu ilişkisinden uçak içi servisine, kokpit kabin iletişiminden uçuş güvenliğine değin her şeye yansıyordu. Uçak kaçırma nedir bilinmeyen, kabin içinde her şeyin güllük gülistanlık olduğu yıllardan uçağa binmenin bir kurallar bütününe uymak anlamına geldiği günümüze geldik, tey tey… Elbette ki, bunun sorumlusu yine insan. Nüfus artışı, uçak seyahatinin ulaşılabilir hâle gelmesi, havayolu şirketlerinin kıyasıya rekabeti, gezegen üstündeki türlü kötülüklerin havacılığı keşfetmesi vb. sonucu bu renkli kareleri ancak filmlerde görür olduk. 


Üzülerek söylemek isteriz ki, uçaklar iç tasarımları ne kadar konforlu, ne kadar lüks olursa olsun, eskisi gibi stresten uzak, sosyal kelebekler gibi gezinme mekânı değiller. Yan koltuğunuzda oturan insana verdiğiniz selamın dahi yanlış anlaşıldığı günlerden geçiyoruz. Fakat, hayatın her alanında olduğu gibi bunu da fazla drama yapmadan kabullenip devam etmek gerekiyor. Zira zaman dur durak bilmeden akıp gidiyor, her tik tak ömrümüzden çalıyor.

Bundan mütevellit, hangi yaşta olursanız olun, her seyahatin tadını çıkarın. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o yollar biter, hiç geçmeyecekmiş gibi gelen o saatler geçer efendim. Bilakis şartlar ne kadar çetin olursa, sizler de o kadar metin olursunuz. Yol bu, insana nerde durması, nerde ne yapması ve nerde ardına bakmadan gitmesi gerektiğini öğretir. İyi bir yolcu olursanız şayet, her yolculuk sonrası yepyeni, taptaze biri olarak döner, hayatınıza öyle devam edersiniz. 



Seyahatin de tüm büyüsü budur zati. Fakat söz konusu uçak seyahatiyse, bu durum bazı bünyelerde duble etki yapar. Mini oval pencerelerden baktığınız sonsuz bulut denizi, zihninizi tüm derinliklerine varıncaya dek yıkar, geriye tertemiz bir sabun köpüğü olarak kalırsınız.Ve işte bu yüzden hiç unutamaz bazıları. Hepinize uçuk pembe bir perşembe diler, gözlerinizden öperiz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder