24 Ekim 2016 Pazartesi

Sahra Çölü’nden Akdeniz Derinliklerine Yeryüzüne İzini Bırakmış Bir Efsane : Antoine de Saint-Exupéry



Pamuk Hava Yolları’nın gözüpek yolcuları,
Gökyüzüne sığamayıp Sahra Çölü’nden Akdeniz’in derinliklerine değin yeryüzüne izini bırakmış efsane tayyareci Saint-Exupéry’le adrenalini yüksek bir uçuşun arifesindeyiz. Bugün için rapor edilen hava durumunun gökgürültülü, sağanak yağışlı olduğunu belirtir, hepinize iyi uçuşlar dileriz.


Antoine, 1935 yılındaki Paris-Saygon hava yarışı esnasında, yardımcı pilotu André Pivot ile birlikte Sahra Çölü’ne çakılarak büyük bir kaza yaptı. Şans eseri uçaktan yara almadan çıktıklarında, kendilerini uçsuz bucaksız çölün ortasında buldular. Ellerindeki hayli karmaşık eski haritadan mütevellit yönlerini kaybetmişler, nerede olduklarına dair en ufak bir fikirleri yoktu. Tek ganimetleri, bir termos kahve, bir paket kraker, bir parça üzüm, iki portakal ve biraz şaraptı. Zaman geçtikçe sıvıları tükendi, türlü hülyalar görüp duymaya ve halüsinatif haller yaşamaya başladılar. 


Nihayet dördüncü gün, devesi üstünde giden bir bedevi onları farkedip hayatlarını kurtardı. Renkli rüyalı bu çöl macerası, Antoine’ın bilinçaltını tarifsiz biçimde tetikleyip harika hayaller kurmasına, benzersiz kahramanlarla dolu atmosferler yaratmasına yaradı. Sonrasında kendisine pekçok ödül getiren 1939 tarihli kitabı Rüzgâr, Kum ve Yıldızlar (Wind, Sand and Stars) ve yine dünya edebiyatına damgasını vuran, dillere destan kitabı Küçük Prens (Le Petit Prince) ilhamını büyük ölçüde bu büyüleyici çölden aldı.

1940 yılında Almanya’nın Fransa’yı işgaliyle, Antoine uçurduğu Bloch MB.174 tipi uçakla Hava Kuvvetleri’nin Keşif Grubu’yla birlikte Fransız Ordusu’na katıldı. Fransa’nın Almanya’yla yaptığı ateşkes sonrası, Amerikan Hükümeti’ni Nazi Almanyası’na karşı cephe almaya ikna etmek gayesiyle Kuzey Amerika’ya gitti. Hayli zorlu bir göç yolu izleyerek arkasından gelen karısıyla iki yıl boyunca New York • Central Park’ın güneyindeki penthouse apartmanlarında yaşadılar.   

Ülkesinden uzakta, hüzünlü bir sürgün yaşadığı bu dönem Antoine kendini yazmaya verdi. Kendisine dünya çapında ün getiren Savaş Pilotu (Pilote de Guerre)‘nun ardından Nazi Almanyası’nın baskısı altında yaşayan milyonlarca Fransız vatandaşına adadığı Bir Rehineye Mektup (Lettres à Un Otage)’u yazdı. 

1942 baharında Antoine, birkaç haftalığına Kanada’ya gitti. Burada yanında kaldığı arkadaşının evinde, filozof Charles de Koninck’in sarı dalgalı saçlarıyla adeta bir meleği andıran, sekiz yaşındaki oğlu Thomas’a rastladı. New York’a döndüğünde, sağlık durumu pek iyi değildi, türlü hastalıklar ve stres içindeydi. Yayıncılarından birinin eşi, bu sıkıntılı dönemi atlatmasında yardımcı olur düşüncesiyle Antoine’dan bir çocuk kitabı yazmasını istedi. Ve ortaya tüm dünyada, milyonların sevgilisi haline gelen Küçük Prens çıktı! 


Her sahnesi, her çizimiyle akıllara kazınan, çocuklardan çok yetişkinlerin başucu kitabı olan bu altın kalpli minik adam, Antoine’ın kendisiydi şüphesiz. Yıllarca kalbinde biriktirdiği tüm incelikleri, incinmişlikleri anlatarak bu dünyadan göçmeden altın vuruşunu yaptı. Ülkesinin işgal altındaki durumuna çok üzüldüğünden olaylar karşında sessiz kalamayarak Amerikan ordusuna katıldı. Alman ordularının havadan hareketini izlediği sırada uçağı vuruldu (31.07.1944) ve Marsilya açıklarında denize düştü.

Yıllar sonra balıkçılar tarafından bulunan uçağının enkazıyla beraber, üzerinde adının yazdığı çelik bilekliği de gün yüzüne çıktı. Akdeniz’in tuzlu sularından bile bize göz kırpmayı ihmal etmeyen Saint-Exupéry, her an her yerde karşınıza çıkabilir. Çünkü bazı uçuşlar sonsuz, bazı pilotlar efsane olur. Fil yutmuş boa yılanından minik koyuna, fanus içindeki gülden evcilleşmiş tilkiye küçük prens evrenini özlediyseniz, Asteroid B-612’ye yapacağımız uçuşu kaçırmayın der, hepinize harika bir hafta dileriz.        

                         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder