Pamuk
Hava Yolları’nın gözüpek yolcuları,
Gökyüzüne
sığamayıp Sahra Çölü’nden Akdeniz’in derinliklerine değin yeryüzüne izini
bırakmış efsane tayyareci Saint-Exupéry’le adrenalini yüksek bir
uçuşun arifesindeyiz. Bugün için rapor edilen hava durumunun gökgürültülü, sağanak yağışlı olduğunu belirtir, hepinize iyi uçuşlar dileriz.
Antoine,
1935 yılındaki Paris-Saygon hava yarışı esnasında, yardımcı pilotu André Pivot
ile birlikte Sahra Çölü’ne çakılarak büyük bir kaza yaptı. Şans eseri uçaktan
yara almadan çıktıklarında, kendilerini uçsuz bucaksız çölün ortasında
buldular. Ellerindeki hayli karmaşık eski haritadan mütevellit yönlerini
kaybetmişler, nerede olduklarına dair en ufak bir fikirleri yoktu. Tek
ganimetleri, bir termos kahve, bir paket kraker, bir parça üzüm, iki portakal
ve biraz şaraptı. Zaman geçtikçe sıvıları tükendi, türlü hülyalar görüp duymaya ve halüsinatif haller yaşamaya başladılar.
Nihayet
dördüncü gün, devesi üstünde giden bir bedevi onları farkedip hayatlarını
kurtardı. Renkli rüyalı bu çöl macerası, Antoine’ın bilinçaltını tarifsiz
biçimde tetikleyip harika hayaller kurmasına, benzersiz kahramanlarla dolu atmosferler
yaratmasına yaradı. Sonrasında kendisine pekçok ödül getiren 1939 tarihli kitabı
Rüzgâr, Kum ve Yıldızlar (Wind, Sand and Stars) ve yine dünya edebiyatına
damgasını vuran, dillere destan kitabı Küçük Prens (Le Petit Prince) ilhamını büyük
ölçüde bu büyüleyici çölden aldı.
1940
yılında Almanya’nın Fransa’yı işgaliyle, Antoine uçurduğu Bloch MB.174 tipi
uçakla Hava Kuvvetleri’nin Keşif Grubu’yla birlikte Fransız Ordusu’na katıldı. Fransa’nın
Almanya’yla yaptığı ateşkes sonrası, Amerikan Hükümeti’ni Nazi Almanyası’na
karşı cephe almaya ikna etmek gayesiyle Kuzey Amerika’ya gitti. Hayli zorlu bir
göç yolu izleyerek arkasından gelen karısıyla iki yıl boyunca New York •
Central Park’ın güneyindeki penthouse apartmanlarında yaşadılar.
Ülkesinden
uzakta, hüzünlü bir sürgün yaşadığı bu dönem Antoine kendini yazmaya verdi.
Kendisine dünya çapında ün getiren Savaş Pilotu (Pilote de Guerre)‘nun
ardından Nazi Almanyası’nın baskısı altında yaşayan milyonlarca Fransız
vatandaşına adadığı Bir Rehineye Mektup (Lettres à Un Otage)’u yazdı.
1942
baharında Antoine, birkaç haftalığına Kanada’ya gitti. Burada yanında kaldığı
arkadaşının evinde, filozof Charles de Koninck’in sarı dalgalı saçlarıyla adeta
bir meleği andıran, sekiz yaşındaki oğlu Thomas’a rastladı. New York’a
döndüğünde, sağlık durumu pek iyi değildi, türlü hastalıklar ve stres
içindeydi. Yayıncılarından birinin eşi, bu sıkıntılı dönemi atlatmasında
yardımcı olur düşüncesiyle Antoine’dan bir çocuk kitabı yazmasını istedi. Ve
ortaya tüm dünyada, milyonların sevgilisi haline gelen Küçük Prens çıktı!
Her
sahnesi, her çizimiyle akıllara kazınan, çocuklardan çok yetişkinlerin başucu
kitabı olan bu altın kalpli minik adam, Antoine’ın kendisiydi şüphesiz. Yıllarca kalbinde biriktirdiği tüm incelikleri, incinmişlikleri anlatarak bu
dünyadan göçmeden altın vuruşunu yaptı. Ülkesinin işgal altındaki durumuna çok
üzüldüğünden olaylar karşında sessiz kalamayarak Amerikan ordusuna katıldı. Alman
ordularının havadan hareketini izlediği sırada uçağı vuruldu (31.07.1944) ve
Marsilya açıklarında denize düştü.
Yıllar
sonra balıkçılar tarafından bulunan uçağının enkazıyla beraber, üzerinde adının
yazdığı çelik bilekliği de gün yüzüne çıktı. Akdeniz’in tuzlu sularından bile bize
göz kırpmayı ihmal etmeyen Saint-Exupéry, her an her yerde karşınıza çıkabilir.
Çünkü bazı uçuşlar sonsuz, bazı pilotlar efsane olur. Fil yutmuş boa yılanından
minik koyuna, fanus içindeki gülden evcilleşmiş tilkiye küçük prens evrenini
özlediyseniz, Asteroid B-612’ye yapacağımız uçuşu kaçırmayın der, hepinize
harika bir hafta dileriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder